Lionel Stander (11 Ocak 1908 – 30 Kasım 1994), Amerikalı bir aktör ve yapımcıydı. Özellikle karakteristik çatlak sesi ve sert tavırlarıyla tanınan Stander, kariyeri boyunca tiyatro, radyo, film ve televizyonda geniş bir yelpazede rollerde yer aldı. Kariyeri, McCarthy dönemi kara listelerinden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Lionel Stander, New York'ta doğdu. Tiyatroya olan ilgisi erken yaşlarda başladı ve American Academy of Dramatic Arts'tan mezun oldu. İlk yıllarında, Broadway'de sahne aldı ve radyo oyunlarında yer alarak adını duyurdu.
Stander'ın Hollywood'daki ilk dönemleri, 1930'lu yıllarda başladı. Bu dönemde birçok filmde yardımcı rollerde gözüktü. Genellikle sert, kaba saba ama aynı zamanda komik karakterleri canlandırdı. "Mr. Deeds Goes to Town" (1936) ve "A Star Is Born" (1937) gibi yapımlarda rol aldı.
Stander'ın kariyeri, McCarthy dönemi'nin etkisiyle ciddi şekilde sekteye uğradı. Soğuk Savaş döneminde, Amerika Birleşik Devletleri'nde komünizm ve sol görüşlere yönelik artan şüphecilik, birçok sanatçının ve kamu figürünün kara listelere alınmasına yol açtı. Stander da bu listede yer aldı ve bu durum, uzun yıllar boyunca Hollywood'daki iş olanaklarını kısıtladı.
Kara listeden sonra Stander, Avrupa'ya taşındı ve kariyerine burada devam etti. Özellikle İtalya'da birçok filmde rol aldı ve tanınmış bir oyuncu haline geldi. Bu dönemde Federico Fellini, Sergio Leone gibi önemli yönetmenlerle çalıştı.
Stander, 1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında, Hart to Hart adlı televizyon dizisinde canlandırdığı Max karakteriyle geniş kitleler tarafından tanındı. Bu rol, ona Altın Küre Ödülü kazandırdı ve kariyerinin yeniden canlanmasına yardımcı oldu.
Lionel Stander, 30 Kasım 1994 tarihinde Los Angeles'ta hayatını kaybetti. Ölümü, sinema ve televizyon dünyasında büyük bir kayıp olarak değerlendirildi.
Lionel Stander, cesur kişiliği, benzersiz sesi ve yetenekli oyunculuğuyla hatırlanmaya devam ediyor. Kariyeri boyunca karşılaştığı zorluklara rağmen, sanatına olan bağlılığını korumuş ve izleyicilerin kalbinde özel bir yer edinmiştir. Özellikle McCarthy dönemi'nde yaşadığı deneyimler, sanat özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün önemini vurgulamaktadır.